Carlos, küçük ve sevimli bir yavru köpektir. Henüz 2,5 aylıkken annesinden ve kardeşlerinden koparılarak bir pet shop’a bırakılır ve daha hayatın anlamını bile öğrenemeden yeni bir yuva hayali kurmaya başlar. Bir gün onu sahiplenen sevgi dolu bir aileyle tanışır ve hayatının en güzel günlerini yaşamaya başlar.

Yumuşak yataklar, rengârenk oyuncaklar ve üzerine titreyen bir ailenin sevgisiyle Carlos’un mutluluğu tarif edilemezdir. Ancak zaman içinde aile fertleri kendi hayatlarına döndüklerinde, Carlos’un mutluluğu yerini yalnızlığa bırakır. Bu yalnızlık, Carlos’u istemeden evin içinde yaramazlık yapmaya sürükler. Sevgiyle başlayan hikâyesi, yanlış anlaşılmalar ve küçük hatalar yüzünden üzüntüye ve korkuya dönüşür.

Bir gün hayatı bir kez daha değişir ve kendisini sokaklarda terk edilmiş bulur. Sokaklarda hayatta kalmak hiç de kolay değildir. Açlık, soğuk, tehlikeler ve insanların ilgisizliği arasında yaşam mücadelesi verirken, Carlos her geçen gün sevgi ve güven dolu eski günlerini özlemle anar.

Fakat hayat sürprizlerle doludur ve Carlos’un kaderi onu sonunda sevgi dolu bir gönüllüyle tanıştırır. Bu yeni dost sayesinde Carlos, hayatın ikinci şansının mümkün olduğunu ve sevginin ne kadar güçlü bir iyileştirici olduğunu öğrenir.